komik eğlenceli şaşırtıcı ilginç esrarengiz gizemli duygulu aktiviteler programlar ve daha birçoğu burada
  MERAK EDİLEN KONULAR
 

Ben Nedir?

Derinin bir çeşit iyi huylu uru. Bu urlar, kökenlerini derinin en üst veya onun bir alt tabakasında bulunan melanosit isimli hücrelerden alırlar. Bu hücreler deriye rengini veren melanin isimli boya maddesini içerirler. Benler, insanda en sık rastlanan iyi huylu urlardandır. Derinin hemen her yerinde ve hatta mukozalarda örneğin ağız içinde dahi görülebilirler. Bazen basit kahverengi bir leke gibi görülebildiği halde, bazen deriden kabarık, kubbe biçimli, siğil şeklinde saplı olabilirler. Renksiz oldukları gibi açık veya koyu kahverengiye hatta siyaha kadar değişen renklenmeler de göstterirler. Doğuştan mevcut olan benler, bazen hayatın sonraki evrelerinde de gelişir. Önceleri faal durumda veya büyüme safhasında olan benler daha sonra durgunlaşır hatta gerilerler. Ayak tabanı veya tırnak altı gibi yıpranmaya maruz kalan bölgelerde benlerin kanserleşme ihtimali diğer bölgelerde bulunan benlere göre çok daha yüksektir. Böyle benlerin, kanserleşmeleri beklenmeden çıkartılmaları uygun olur.
Hayatımıza giren fizik ve kimyasal etkenlerin ve özellikle güneşin etkisiyle giderek artan, erken dönemde tedavisi kolay olan kanser türleridir. Malign melanom adı verilen tür dışında yayılmayan, uzun süreler bile hayatı tehdit etmeyen ancak şekil bozukluğuna yol açan kanser türleridir.
Benlerin kanserleşmesi yaygın bir fobidir. Bu konuda bilgilenmek önemlidir. Benlerin çıkması genetik olarak kodlandığından engellenemez, ancak ben çıktıktan sonrası kontrol edilebilir. Ben olduğundan emin olduğumuz (uzun yıllardır, çocukluktan gençlikten bu yana olan, genellikle kahve renkli düz veya kabarık, başkalarında da görmeye alıştığımız türde şekillerdir. Bunlardan baştan beri kabarık olanları değil de düz ve koyu kahve renkli olanları daha çok kanserleşirler. Bunlarda ise cilt hastalıkları doktoruna görünme kriterleriniz şunlar olmalıdır: Önceden varolan beninizde renk koyulaşması, birdenbire büyümesi, kanaması, etrafının kızarması veya yakın çevresinde yeni küçük koyu benlerin çıkması veya şeklinin değişmesi. Bu durumlarda mutlak doktorunuza başvurmalısınız ki tedavisi basitçe yapılabilsin.

 

 

 

 


VÜCUT TEPKİLERİ

Sınıftasınız ve hocanız sizi bir iltifatta bulunuyor. Kimimiz daha cümle bitmeden kulaklarımızın ucuna kadar kızardığını hissederiz. Ya da arkadaşlarınızla birliktesiniz ve biri bir fıkra anlatıyor. Katıla katıla gülmekten kendinizi alamıyorsunuz. Birçok farklı durumda vücut farklı tepkiler verir. Peki, ama bu içgüdüsel tepkilerin ortaya çıkma mekanizması ne? Birçok kez bu tepkiler vücudun savunma stratejisinin bir parçasıdır. Gelin bu tepkileri daha yakından tanıyalım

GÜLME (En doğal ilaç)

 Yüz kaslarını olumlu etkiler. Kasılıp, ağzımızı, derimizi ve kaşlarımızı gerer. Gülme sırasında kandaki oksijen miktarı artar ve aynı zamanda ağrı kesici etkisiyle bilinen endorfin hormonu salgılanır. Endorfin hormonu; kafatası boşluğunda, beyin tabanında özel bir kemik oyuk içerisine yerleşmiş hipofiz bezinden salgılanan bir hormon olup ağrı duymayı bastırma (analjezik) etkisi vardır. Beyin hücreleri ve merkezi sinir sisteminde etkindirler. İşte bunun için gülmenin sağlıklı olduğu söyleniyor.
Gülmeyi seviyoruz ama, gülme mekanizmasını deşifre etmek kimsenin aklına gelmiyor. Her gün güleriz ki, neredeyse kontrolümüzü kaybetme noktasına geliriz. Gülmek ne kadar yararlıysa gülme krizlerinin bir o kadar zararı var. Solunum sorunları, gözyaşları ve diyafram ağrıları bu zararlardan birkaçı. Peki, ya gülmenin nedenleri? Sırf insanlara ait olan bir davranış olarak gülmeyi meydana getiren olaylar nedir? Gülme sırasında belli bir sinirsel uyarıya cevap olarak solunum ve kalp atışları hızlanır, diyafram kasılır. Diyafram hareketlerinden dolayı diğer iç organlara özellikle de sindirim sistemine ait olanlara bir tür masaj yapıp vücudu rahatlatır. İşte gülme budur.
Gülümseme insanlarda öğrenilmiş gibi görünen ama aslında doğuştan var olan bir davranıştır. Sinir-kas koordinasyonunun artmasının basit bir sonucu olarak gelişen bir davranış, doğuştan var olan motor programının ortaya çıkmasıdır. Gülümseme yeni doğan bebeklerde dördüncü haftadan itibaren kendiliğinden ortaya çıkar. Mesela doğuştan kör olan on bir aylık bir gülümsemesi bu motor programının doğuştan var olduğunu göstermektedir. Bebeğin gözleri annesinin sesine sabitlenmiş durumdadır, bu da doğuştan var olan karmaşık bir davranış örneğidir. Gülümseme, anne ile çocuk arasında kuvvetli duygusal bağların oluşmasını sağlar.

TAVUK DERİSİ (Vücudun sıcaklığı koruma çabası)

Ani bir sıcaklık düşüşüne tepki olarak vücudumuz tavuk derisi denen olayla karşılık verir. Sıcaklık düştüğünde bu bilgi beyindeki sıcaklık ayarlama merkezine gönderilir. Kılların diken diken olması, derideki kılcal damarların büzülmesi gibi adaptasyonlar memelilerin düşük sıcaklık derecelerine donmadan dayanabilmelerini sağlar. (Adaptasyon; Bir organizmanın belirli bir çevrede yaşama ve üreme şansını artıran ve kalıtsal olan bir özellik ya da özellikler topluluğudur.)
İnsanlarda dokunma, basınç, sıcaklık ve ağrı gibi birçok duyu bulunmaktadır. Bu duyulara mekanik duyular denir. Bu duyuların alınmasını sağlayan farklı yapı ve özellikteki reseptörler deride bulunur. Deride dermis tabakasında yer alan ve sıcaklık hissini ayırt eden mekanik reseptörler ise Krause ve Ruffini cisimcikleridir. Hipotalamus denilen beyin bölgesindeki sıcaklık alıcıları, derinin altında bulunan kılcal damarlara küçülme emri verir. Bu tepkinin nedeni, daha sonra deri yoluyla meydana gelebilen yeni bir sıcaklık kaybını önlemektir.
Merkezi sinir sisteminin bir bölümü omurilik diğeri beyindir. Beynin ara beyin ( diencephalon) taban kısmına hipotalamus denir. Hipotalamusun ön kısmı, vücut ısısının artmasını, arka kısmı ise vücut ısısının düşmesini önler. Böylece vücut ısısının sabit kalması sağlanır.

HAPŞIRMA (Yabancı cisimleri dışarı atma yolu)

Hapşırmanın sebebi öncelikle toz. Gözle görülmese de toz tanecikleri burun mukozasını kolayca tahriş edebilir. Yabancı cisimlerin bulunması burun ve boğazda bulunan sinir uçları tarafından tespit edilir. Sonra bu bilgi solunumu kontrol eden beyin merkezine yollanır ve bu merkez hapşırma reaksiyonunu meydana getirir. Adım adım hapşırma hareketi şöyle olur: her şey burnun tahriş olmasıyla başlıyor. Tahriş olan burun mukozası burundan nefes almayı engeller. Bu noktada ağız büyük açılır, gözler kapanır,burun delikleri büyür ve ağızdan derin nefes alınır. Her şey birkaç saniye sürer. Bunun ardından solunum kasları hava girişlerini kapatır ve ciğerlerde inanılmaz bir basınç ortaya çıkar. İşte bu anda hapşırma patlak verir ve saatte 180 km hızla ciğerlerdeki hava boşaltılır.
Soluk alma sırasında, diyafram kasları kasılır,göğüs boşluğu genişler, hacim artar,akciğer iç basıncı düşer. Dış basınç iç basınçtan büyük olacağından akciğerlere hava dolar. Soluk verme sırasında ise, diyafram gevşer, göğüs boşluğu daralır, hacim azalır, akciğer iç basıncı artar.iç basınç dış basınçtan büyük olacağı için akciğerlerden hava çıkar.

HIÇKIRIK (Doğal rahatlama hareketi)

Hıçkırık genellikle fazla veya çok hızlı yediğimizde veya çok soğuk bir şey içtiğimizde ortaya çıkar. Bu durumlarda diyafram kontrolsüz olarak kasılır ve derin nefes alma ihtiyacı ortaya çıkar. Bu beklenmedik derin soluma hareketi ses tellerini kapatır ve hıçkırık sesini ortaya çıkarır.
Havanın akciğerlerimize giriş yolu burun, yutak, gırtlak, soluk borusu, bronşlar, bronşcuklar ve sonuç olarak da alveollere açılan küçük kanalcıklardır. Göğüs boşluğumuza yerleşmiş olan akciğerlerimizin soluk alıp vermesi göğüs kafesi ve diyafrmın birlikte çalışmasıyla olur.
İnsanın soluk alıp vermesi mekanizması göğüs kafesi, kaburga ve kaslardan oluşur. Kaburga kaslarının kasılması, kaburga kemiklerinin ön uçlarının yükselip göğüs kafesinin genişlemesini sağlar. Bu kaslar gevşediğinde, göğüs kafesimiz daralır.diyafram göğüs ve karın boşluklarını birbirinden ayıran bir kas tabakasıdır. Eğer diyafram kasılırsa düzleşir,göğüs boşluğu genişler,gevşerse kubbeleşir ve göğüs boşluğu daralır.
Omurilik soğanından gönderilen sinir impulsları,kaburga kaslarının ve diyaframın kasılıp gevşemesi, kandaki CO2 derişimi, akciğerlerdekibasınç oranı solunum hızını etkiler. Solunumu denetleyen temel madde karbondioksittir.
Hıçkırıkta gönderilmek istenen mesaj rahatlama ihtiyacı mesajıdır. Hıçkırıktan kurtulmak için kork, derler. Bu doğru bir inanç değildir. Korkutulmadan nefesinizi tutmadan hıçkırık birkaç dakika içinde, geldiği gibi, kendiliğinden kaybolacaktır. Gerekli olan tek şey rahatlamak ve nefes alıp vermeyi kontrol etmektir.

ESNEME (Vücudun uykuya direnişi)

Esnemeyle ilgili çeşitli açıklamalar vardır. En doğru tanımı derin ve yavaşlatılmış bir nefes verme olarak görenidir. Daha önceden esneme vücudun ciğerlerdeki oksijen miktarını artırmak için ortaya çıkardığı bir tepki olarak görülüyordu.
Dinlenme halindeki bir insanın günlük O2 gereksinimi 300 litredir. Yapılan işe göre bu miktar 15-20 kat artar.
Son araştırmalar esnemeyi bir yüz kasları jimnastiği olarak nitelendiriyor. Sıkılma veya yorgunluk durumlarında, yüz kasları harekete geçip uykuyu engellemeye çalışır. Bunun için çok yorgun olup uyuyamadığımızda veya hoşlanmadığımız bir işi bitirmek zorunda kaldığımızda esneriz.

KRAMPLAR (Kas rahatsızlığı)

Kramplar dolaşım sisteminin bozukluğu olarak, kasların kontrolsüz ve ağrı verici bir şekilde kasılmasıdır.
Kas ve iskelet sistemi birlikte hayvan vücuduna desteklik görevi yaparak vücudun çeşitli kısımlarını koruyup hareketi sağlar. Bu sistemlerin çalışmasını sinir sistemi ve hormonlar birlikte düzenler.
Hayvanlarda kalp, damarlar ve taşıma sıvısından oluşan dolaşım sistemi bulunur. Genel olarak taşıma sıvısının adı kandır. Bunun yanı sıra aynı damarlara sahip olan lenfte dolaşım sistemidir.
Her kasılmada daima üç faz vardır. Bunlar;
1. Kasın uyarılmaya başladığı an ile kasılmaya başladığı an
2. Kasılmanın başladığı an ile gevşemenin başladığı an
3. Kasın gevşeyerek dinlenme haline geçmesi
Bir sarsılmanın olabilmesi için uyaranın belli bir şiddetten (eşik değeri) yüksek olması gerekir.daha hafif şiddetteki uyarılara, kas cevapp vermez., sarsılma olmaz.uyaranın şiddeti arttıkça kasılmada belli bir dereceye kadar fazlalaşır. Ancak öyle bir an gelir ki şiddet ne kadar artarsa artsın kasılmanın derecesi değişmez. Kalp kasında ise durum farklıdır. Kalp kası her zaman daima vereceği karşılığın en büyüğünü verir. Kalp kasının, sarsılmayı doğuran en küçük şiddetteki e en büyük şiddetteki uyaranlara verdiği karşılık daima aynıdır. Buna ya hep ya hiç yasası denir.
Uzun bir fiziksel efor sonunda kaslar laktik asit denilen ve kasların ağrılı bir şekilde kasılmasına neden olan bir maddeyi salgılar. Kramplar hızlı bir sıcaklık düşüşünden dolayı da ortaya çıkabilir. Bu durumda kası besleyen kılcal damarlar kasılıp, kası kansız bırakır.
Kasa kramp girme olayı fizyolojik tetanoz olarak bilinir. Kas kasılır ancak gevşamaya fırsat bulamadan bir ikinci, üçüncü uyartı ile yeniden kasılıyor ve kas sürekili kasılı kalıyor.krampın geçmesi için buna neden olan uyartıdan daha şiddetli bir uyartı vermek gerekir.

 

Kramplar vücuttaki kalsiyum ve magnezyum eksikliğine de işaret edebilir. Bu iki mineral kasların esnekliğini sağlar. Bunların eksikliği ise kasların rahatsızlığına yol açabilir. Kramplar kolay geçen rahatsızlıklardır. Bu tür rahatsızlıklarda, sodyum ve kan dolaşımını hızlandıran mineralleri içeren besinler tüketilmelidir.
Özellikle Mg+2 , K+ , Ca+2 ile Na+ katyonları, Cl- , HCO3 - , H2PO4 - ve HPO4 -2 anyonları gibi anorganik iyonlar kasın kasılmasını etkiler.

Laktik Asidin Oluşumu: Zor ve uzun süreli hareketler sırasında, kan hücreleri kana yeteri kadar oksijen taşıyamaz. Glikoz laktik aside parçalanır.

 

Laktik asit, sinir uçları ile kas tellerinin arasını kapayarak uyartının iletilmesini engeller. Buna kas yorgunluğu denir.dinlenme anında kana yeteri kadar oksijen gelir. Laktik asidin çoğu glikojene dönüşür., bir kısmı da kreps devrine girerek CO2 ve H2O ya parçalanır. Açığa çıkan enerji keratinfosfatta depolanır.

YÜZ KIZARMASI (Utanç işareti)

Herkesin başına gelebilse de bundan en çok duygusal bakımdan daha zayıf olan kadınlar ve gençler şikayetçidir. Belli bir duyguyu veya düşünceyi saklamakta zorlanan kişiler, bu tür bir deri tepkisiyle karşı karşıya kalabilirler.
Böbrek üstü bezlerinden salgılanan adrenalin (epinefrin) hormonunun öfke, korku, heyecan, üzüntü, sevinç, sinirsel bozukluk durumlarında salgılanması artarak sempatik sinirleri etkiler. Böylelikle kalp atışı hızlanır, kas ve karaciğerdeki glikojen yıkımı ve oksijen tüketimi dolayısıyla kandaki glikoz miktarı artar. Kan basıncı yükselir.
Utanç veya heyecan gibi duygular dolaşım sistemini etkileyip, yüz kızarması dediğimiz olayı ortaya çıkarır. Kılcal damarların büyümesi yüz, boyun ve kulak çevresinde kızarıklığa sebep olur. Belli bir durumdan dolayı ortaya çıkan gerilimin göstergesi olan kızarma, kontrol altında tutulabilen bir olay değil maalesef. Sonuçta bu durum hassasiyet ve duygusallığı ortaya koyduğu için, ondan rahatsızlık duyulmaması gerekir.

GÖZYAŞLARI (Kuvvetli bir antibakteriyel) : Gözün görmeyi sağlayan ve koruyucu görevi yapan iki bölümü vardır. Korumakla görevli olan yapılar kaşlar, göz kapakları, kirpikler, gözyaşı bezleri yağ bezleri ve göz yuvarlağını göz çukuruna bağlayan, hareketi sağlayan kaslardır. Görmeyi sağlayan kısımları ise reseptörler, mercek ve sinirlerden oluşmuştur. Gözyaşlarının en önemli görevi gözlerin temizliğini sağlayarak, onları hastalıklardan korumaktır. Gözyaşı gözde bulunan küçük birer salgıbezsi tarafından üretilir. Gözyaşlarının içinde su, tuz ve yağların yanı sıra antibakteriyel tanınan ve lizozom denen bir madde bulunur. Gözkapağını ise bir cam sileceği olarak görebiliriz. Bu doğal silecek her 15 saniyede bir gözün önüne geçip onu ıslatır. Gözyaşları, bir hastalık olarak ortaya çıkmadığından kuvvetli bir duygu, büyük bir üzüntü, sevinç veya heyecana tepki olarak oluşur. Bu duyguların sinyallerini alan beyin, gözyaşı salgılanması için komut verir. Ağladıktan sonra insan kendini genellikle rahatlamış hisseder. Bunun nedeni gözyaşlarına neden olan stres fiziksel bir reaksiyonla atılıp ortadan kaldırılmış olur. Bu da kendimizi iyi hissetmemizi sağlar.

 
 
  BUGÜN 154 ziyaretçiGELMİŞ
Sitetistik
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol